- GENEL AÇIKLAMALAR ve KORUNAN HUKUKSAL YARAR:
Taksirle öldürme suçu ve cezası, Türk Ceza Kanunun ikinci kısmının birinci bölümünde hayata karşı suçlar kategorisinde düzenlenmiş bulunmaktadır. Yapısı itibari ile icrai faaliyetler ile ve ihmali davranışlarla işlenmesi mümkündür. Ancak ihmali davranışla işlenebilen suç tipleri kanunda ayrıca ve açıkça düzenlenmesi şartı olduğu için failin taksirle öldürme suçu tipini ihmali davranış ile gerçekleştirebilmesi için garantör sıfatına sahip olması gerekmektedir. Taksirle öldürme suçunun cezası iki yıldan altı yıla kadar hapistir. Ancak, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olunmuş ise, kişi iki yıldan on beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Korunan hukuki yarar bakımından kamusaldan daha ziyade bireysel yararlar gözetilmiştir. En büyük korunan hukuksal yarar, elbette kasten öldürme suçunda olduğu gibi en temel insan hakkı olan ‘yaşama hakkıdır.’
SUÇUN MADDİ UNSURLARI (Fail, Mağdur, Fiil, Netice, Nedensellik Bağı)
- Fail ve Mağdur:
Taksirle öldürme suçunun faili ve mağduru, herhangi bir gerçek kişi olabilmektedir. Herhangi bir özel faillik veya mağdurluk sıfatı aranmamaktadır.
Taksirle öldürme – Madde 85:
(1) Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Taksirle adam öldürme suçu; failin, dikkat ve özen yükümlülüğünü yerine getirmeden, suçun neticesi öngörülebilir olmasına rağmen failce öngörülmeden, suç teşkil eden fiilleri gerçekleştirmesi sonucunda kişi veya kişilerin ölümüne yol açılması halidir.
Mağdur, failin nedensellik bağı ile bağlı herhangi bir fiili sonucu hayatını kaybetmişse, taksirle öldürme suçu oluşmaktadır. Bununla birlikte. Eğer birden fazla nedensellik bağı ölüm neticesini ortaya çıkarmış ise TCK MADDE 22/5 gereği ‘birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu olur. Her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir.’
Birden fazla taksirli fiilin ölüm neticesini meydana getirmesi mümkün olduğundan dolayı, nedensellik bağının tespiti önem arz etmektedir. İcrai fiiller bakımından nedensellik bağı, taksirli davranış olmasaydı netice gerçekleşmeyecekti diyebiliyorsak illilik bağı var kabul edilir. İhmali davranışlar bakımından ise garantör sıfatlı fail icra hareketinde bulunmuş olsaydı yine de netice gerçekleşecekti diyebiliyorsak illilik bağı yok kabul edilmelidir.
Yargı sistemimizde on yıl ve daha ağır hapis cezası gerektiren suçlar ağır ceza mahkemesinin görev alanına girerken; on yıldan aşağı derecedeki suçların yargılama makamı asliye ceza mahkemeleridir.
Taksirle öldürme suçunun birinci fıkrası bakımından on yıldan aşağı miktarda ceza öngördüğünden dolayı asliye ceza mahkemeleri görevli iken, ikinci fıkrası bakımından ise 10 yıldan fazla ceza öngörülmesinden dolayı ağır ceza mahkemeleri görevlidir. Ancak burada, uygulamada bir sorun ile karşılaşılmaktadır. Örneğin, taksirli fiil ile bir ölüm ve bir yaralama ile sonuçlanan bir vakanın hangi mahkemenin görevli olduğu kafa karışıklığına sebep olmaktadır. Zira taksirle yaralama fiili bakımından TCK madde 89/1 haricindeki diğer durumlarda manevi unsur basit taksirden ibaretse suç şikayete bağlı olacaktır; manevi unsur bilinçli taksirden ibaret ise suç şikayete bağlı olmayacaktır. Bu bakımından, TCK madde 85 açısından değerlendirilirse, suçun yaralama bakımdan manevi unsurunun tespiti önem arz etmiş olmaktadır. Mağdur şikayetçi ise zaten sorun yoktur. Ancak ve eğer mağdur şikayetçi değil ise ve kovuşturma sürecinin TCK madde 85/ Fıkra 1’in 10 yıldan aşağı hapis cezasını ön görmesi sebebi yargılamanın asliye ceza mahkemesinde devam ettiği ihtimalinde, suçun bilinçli taksir ile işlendiğinin ilerleyen yargılama aşamasında tespiti halinde dosyanın TCK 85/2 dolayısıyla ağır ceza mahkemesine gönderilmesi ve tekrardan delil toplanması gibi usul işlemleri dolayısıyla makul sürede yargılanma hakkının ihlaline sebebiyet vereceği açıktır. Tüm bu ihtimaller eşiğinde uygulamada makul olarak savcı soruşturma aşamasında herhangi bir manevi unsur araştırması yapmamakta ve davayı doğrudan ağır ceza mahkemesinde açmaktadır. Fiilin şikayete bağlı bir suç olduğunun anlaşılması halinde herhangi bir görevsizlik kararı vermeksizin, dosyayı TCK85/1 veya TCK85/2 doğrultusunda bitirmektedir.
SUÇUN MANEVİ UNSURLARI (Kast, Olası Kast, Bilinçli Taksir, Taksir)
- Kast, Olası Kast, Bilinçli Taksir, Taksir:
Türk Ceza Kanunumuzun sistematiği bakımından her suç ancak kast ile işlenebilmektedir. Ancak kanun koyucu, bir fiilin taksirli halini de cezalandırmak istiyor ise bunu mutlaka açıkça ve ayrıca kanunda düzelmesi gerekmektedir. Taksirle öldürme suçu da bu kategoride suçlardan biridir.
Ceza Genel Kurulunun birçok kararında vurgulandığı ve öğretide benimsendiği üzere, taksirli suçlarda bulunması zorunlu olan hususlar;
1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
2- Hareketin iradi olması,
3- Sonucun istenmemesi,
4- Hareket ile sonuç arasında nedensellik bağının bulunması,
5- Sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması,
6_ Dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı bir fiil olması
Şeklinde kabul edilmektedir.
Tüm bu unsurların bir arada olduğu bir fiil, taksirli bir şekilde işlenmiş olmaktadır. Basit taksirden farklı olarak, bilinçli taksir hali de kanunumuzda düzenlenmiştir ve suçun taksirli temel haline yapılacak bir arttırımdan ibarettir. Basit taksirden en önemli farkı ise, basit taksir halinde fail öngörülebilir bir sonucu öngörmeden hareketi devam ettirir ve tamamlarken, bilinçli taksir halinde ise öngörülebilir sonucu fail öngörmekte ancak yine de hareketi devam ettirir ve sonucun meydana gelmesini ummaz, istemez, şansına tecrübesine ve talihine güvenir. Ancak sonuç her nasılsa meydana gelir. İşte bu yüzden kişinin manevi dünyasında barındırdığı kötücül durum basit taksire göre çok daha ağırdır.
Türk Ceza Kanunu’nun 22. Maddesinin son fıkrası çok önemli bir cezayı ortadan kaldıran veya azaltan şahsi bir sebep koymuştur. Taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevi durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez; bilinçli taksir halinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir. Bu bakımdan kanunumuz insancıllık ilkesini de dikkate almış ve insan hakların yaraşır bir düzenlemede bulunmuştur.
SUÇUN ÖZELLİK ARZ EDEN DİĞER HUSUSLARI (Teşebbüs, İçtima, İştirak)
- Hukuka Uygunluk Sebepleri, Teşebbüs, İçtima, İştirak:
Taksirli suçlara teşebbüs mümkün olmadığı için, teşebbüs bakımından taksirle öldürme suçu bakımından herhangi bir önem arz etmez. Ayrıca taksirli suçlara iştirak de mümkün değildir.
TAKSİRLE ÖLDÜRME SUÇU ve CEZASI (TCK madde 85)
- GENEL AÇIKLAMALAR ve KORUNAN HUKUKSAL YARAR:
Taksirle öldürme suçu ve cezası, Türk Ceza Kanunun ikinci kısmının birinci bölümünde hayata karşı suçlar kategorisinde düzenlenmiş bulunmaktadır. Yapısı itibari ile icrai faaliyetler ile ve ihmali davranışlarla işlenmesi mümkündür. Ancak ihmali davranışla işlenebilen suç tipleri kanunda ayrıca ve açıkça düzenlenmesi şartı olduğu için failin taksirle öldürme suçu tipini ihmali davranış ile gerçekleştirebilmesi için garantör sıfatına sahip olması gerekmektedir. Taksirle öldürme suçunun cezası iki yıldan altı yıla kadar hapistir. Ancak, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olunmuş ise, kişi iki yıldan on beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Korunan hukuki yarar bakımından kamusaldan daha ziyade bireysel yararlar gözetilmiştir. En büyük korunan hukuksal yarar, elbette kasten öldürme suçunda olduğu gibi en temel insan hakkı olan ‘yaşama hakkıdır.’
SUÇUN MADDİ UNSURLARI (Fail, Mağdur, Fiil, Netice, Nedensellik Bağı)
- Fail ve Mağdur:
Taksirle öldürme suçunun faili ve mağduru, herhangi bir gerçek kişi olabilmektedir. Herhangi bir özel faillik veya mağdurluk sıfatı aranmamaktadır.
Taksirle öldürme – Madde 85:
(1) Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Taksirle adam öldürme suçu; failin, dikkat ve özen yükümlülüğünü yerine getirmeden, suçun neticesi öngörülebilir olmasına rağmen failce öngörülmeden, suç teşkil eden fiilleri gerçekleştirmesi sonucunda kişi veya kişilerin ölümüne yol açılması halidir.
Mağdur, failin nedensellik bağı ile bağlı herhangi bir fiili sonucu hayatını kaybetmişse, taksirle öldürme suçu oluşmaktadır. Bununla birlikte. Eğer birden fazla nedensellik bağı ölüm neticesini ortaya çıkarmış ise TCK MADDE 22/5 gereği ‘birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu olur. Her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir.’
Birden fazla taksirli fiilin ölüm neticesini meydana getirmesi mümkün olduğundan dolayı, nedensellik bağının tespiti önem arz etmektedir. İcrai fiiller bakımından nedensellik bağı, taksirli davranış olmasaydı netice gerçekleşmeyecekti diyebiliyorsak illilik bağı var kabul edilir. İhmali davranışlar bakımından ise garantör sıfatlı fail icra hareketinde bulunmuş olsaydı yine de netice gerçekleşecekti diyebiliyorsak illilik bağı yok kabul edilmelidir.
Yargı sistemimizde on yıl ve daha ağır hapis cezası gerektiren suçlar ağır ceza mahkemesinin görev alanına girerken; on yıldan aşağı derecedeki suçların yargılama makamı asliye ceza mahkemeleridir.
Taksirle öldürme suçunun birinci fıkrası bakımından on yıldan aşağı miktarda ceza öngördüğünden dolayı asliye ceza mahkemeleri görevli iken, ikinci fıkrası bakımından ise 10 yıldan fazla ceza öngörülmesinden dolayı ağır ceza mahkemeleri görevlidir. Ancak burada, uygulamada bir sorun ile karşılaşılmaktadır. Örneğin, taksirli fiil ile bir ölüm ve bir yaralama ile sonuçlanan bir vakanın hangi mahkemenin görevli olduğu kafa karışıklığına sebep olmaktadır. Zira taksirle yaralama fiili bakımından TCK madde 89/1 haricindeki diğer durumlarda manevi unsur basit taksirden ibaretse suç şikayete bağlı olacaktır; manevi unsur bilinçli taksirden ibaret ise suç şikayete bağlı olmayacaktır. Bu bakımından, TCK madde 85 açısından değerlendirilirse, suçun yaralama bakımdan manevi unsurunun tespiti önem arz etmiş olmaktadır. Mağdur şikayetçi ise zaten sorun yoktur. Ancak ve eğer mağdur şikayetçi değil ise ve kovuşturma sürecinin TCK madde 85/ Fıkra 1’in 10 yıldan aşağı hapis cezasını ön görmesi sebebi yargılamanın asliye ceza mahkemesinde devam ettiği ihtimalinde, suçun bilinçli taksir ile işlendiğinin ilerleyen yargılama aşamasında tespiti halinde dosyanın TCK 85/2 dolayısıyla ağır ceza mahkemesine gönderilmesi ve tekrardan delil toplanması gibi usul işlemleri dolayısıyla makul sürede yargılanma hakkının ihlaline sebebiyet vereceği açıktır. Tüm bu ihtimaller eşiğinde uygulamada makul olarak savcı soruşturma aşamasında herhangi bir manevi unsur araştırması yapmamakta ve davayı doğrudan ağır ceza mahkemesinde açmaktadır. Fiilin şikayete bağlı bir suç olduğunun anlaşılması halinde herhangi bir görevsizlik kararı vermeksizin, dosyayı TCK85/1 veya TCK85/2 doğrultusunda bitirmektedir.
SUÇUN MANEVİ UNSURLARI (Kast, Olası Kast, Bilinçli Taksir, Taksir)
- Kast, Olası Kast, Bilinçli Taksir, Taksir:
Türk Ceza Kanunumuzun sistematiği bakımından her suç ancak kast ile işlenebilmektedir. Ancak kanun koyucu, bir fiilin taksirli halini de cezalandırmak istiyor ise bunu mutlaka açıkça ve ayrıca kanunda düzelmesi gerekmektedir. Taksirle öldürme suçu da bu kategoride suçlardan biridir.
Ceza Genel Kurulunun birçok kararında vurgulandığı ve öğretide benimsendiği üzere, taksirli suçlarda bulunması zorunlu olan hususlar;
1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
2- Hareketin iradi olması,
3- Sonucun istenmemesi,
4- Hareket ile sonuç arasında nedensellik bağının bulunması,
5- Sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması,
6_ Dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı bir fiil olması
Şeklinde kabul edilmektedir.
Tüm bu unsurların bir arada olduğu bir fiil, taksirli bir şekilde işlenmiş olmaktadır. Basit taksirden farklı olarak, bilinçli taksir hali de kanunumuzda düzenlenmiştir ve suçun taksirli temel haline yapılacak bir arttırımdan ibarettir. Basit taksirden en önemli farkı ise, basit taksir halinde fail öngörülebilir bir sonucu öngörmeden hareketi devam ettirir ve tamamlarken, bilinçli taksir halinde ise öngörülebilir sonucu fail öngörmekte ancak yine de hareketi devam ettirir ve sonucun meydana gelmesini ummaz, istemez, şansına tecrübesine ve talihine güvenir. Ancak sonuç her nasılsa meydana gelir. İşte bu yüzden kişinin manevi dünyasında barındırdığı kötücül durum basit taksire göre çok daha ağırdır.
Türk Ceza Kanunu’nun 22. Maddesinin son fıkrası çok önemli bir cezayı ortadan kaldıran veya azaltan şahsi bir sebep koymuştur. Taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevi durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez; bilinçli taksir halinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir. Bu bakımdan kanunumuz insancıllık ilkesini de dikkate almış ve insan hakların yaraşır bir düzenlemede bulunmuştur.
SUÇUN ÖZELLİK ARZ EDEN DİĞER HUSUSLARI (Teşebbüs, İçtima, İştirak)
- Hukuka Uygunluk Sebepleri, Teşebbüs, İçtima, İştirak:
Taksirli suçlara teşebbüs mümkün olmadığı için, teşebbüs bakımından taksirle öldürme suçu bakımından herhangi bir önem arz etmez. Ayrıca taksirli suçlara iştirak de mümkün değildir.